Arşiv | Proje Yönetişimi RSS feed for this section

Proje Yönetim Ofisleri Ne Yapmamalı?

13 May

Proje Yönetimini yaygınlaştırmış olan veya yaygınlaştırmaya çalışan tüm organizasyonlar farklı amaçlarla Proje Yönetim Ofisleri kurmaya çalışıyor. Kurumsal yapıların merkezi kontrol kaygısıyla uyumlu olan proje yönetim ofisi, özellikle ortak insan kaynağı, bütçe, satın alma ve riskleri yönetmek için çok ideal bir çözüm. Ayrıca üst yönetimle projeler arasında bilgi alışverişini sağlarken üst yönetime yakınlığı nedeniyle hem şeffaflığı hem de çoğu talimatın daha hızlı yerine getirilmesini sağlıyorlar.

Bu doğrultuda bazı proje yönetim ofisleri sadece projeleri takip ediyor, bunu yapmak için de bazı standart süreçleri ve şablonları proje yöneticilerine kullandırmaya çalışıyorlar. Bu durumu daha çok proje yönetim olgunluğu düşük ya da daha yolun başında olan organizasyonlarda görüyoruz.

Bazı Proje Yönetim Ofisleri de iç eğitimleri vermek ve yerine göre destek görevini de üstlenmek üzere kurgulanabiliyor. Bu yapıların bazen yetkisi de fazla olabiliyor. Böylece daha kontrolcü olabiliyorlar. Bazı proje yönetim ofislerinde proje yöneticilerinin dedike olarak proje yönettiği ve program ve portföy yönetim ilişkisinde olduklarını da biliyoruz.

Kurumsal Proje Yönetim Ofisi gibi bir tür ve isimlendirme de görebiliyoruz. Bu yapılar daha merkezi olarak organizasyonun stratejisinin gerçekleşmesini projeler üzerinden takip etmekle sorumlu olabiliyor.

Proje Yönetim Ofisleri zamanla proje yönetim yaklaşımlarına göre format, görev ve isim değişikliğine de uğradı. Çevik organizasyonlarda Çevik Proje Yönetim Ofisi (APMO), Çevik Mükemmeliyet Merkezi (AEC) veya Değer Üretim Merkezi (VDO) gibi kavramları artık daha fazla duymaya başladık.

Türü, görev tanımı ve adı ne olursa olsun Proje Yönetim Ofisleri, organizasyonun verimlilik, koordinasyon ve raporlama beklediği merkezi bir yapı. Projelerin seçimi, proje yönetim süreçlerinin özelleştirilmesi, organizasyonel gelişimin sağlanması, dönüşümün yönetilmesi, bütüncül izlemenin yapılması ve sürekli iyileştirmenin yapılması gibi görevlerin yerine getirilmesi konusunda herkesin mutabık kaldığını söyleyebiliriz. Peki Proje Yönetim Ofisleri Ne Yapmamalı?

1- Proje Yönetim yaklaşımlarını ve standlarını olduğu gibi yani kurum kurallarını, kültürüne ve dinamiklerine göre özelleştirmeden uygulamaya çalışmamalı. Her organizasyon benzersizdir. Bu nedenle özel çözümler denenmelidir. Bu çözümler organizasyonun da dönüşümü anlamına geldiğinden tüm personelin olmadığı bir süreç hatadır. Tüm personel bu konuda bilgilendirilerek dönüşüm başarılmalıdır.

2-Proje Yönetim Ofisi, görev tanımının içine saklanmamalı yani birimler arası ilişkilerin yürütülmesinden ortada kalan bir iş desteklenmesine kadar yapıcı, oyun kurucu ve sonuç odaklı olmalıdır. Proje yönetim ofisinin gücü ve itibarı buna bağlıdır. Ama proje yönetim ofisi hiç bir zaman bir üst düzey yöneticinin sağ kolu, emir eri veya sekreteryası olmamalı kişilere bağlılık söz konusu olmamalıdır.

3-Proje yönetim ofisleri, projelerdeki öğrenilmiş derslere yabancı olmamalı. Bunları bilerek, inceleyerek diğer projelerde de yararlanılması için çaba sarf etmelidir. Bunun için özel toplantı ve yıllık bilgi paylaşım etkinliği planlanmalıdır. Bu bilgi paylaşımını sağlayacak yazılımlar kullanılmalıdır.

4-Proje yönetim ofisleri, kullandıkları yazılımın esiri olmamalıdır. Yazılımlar yani proje yönetim araçları işleri kolaylaştırmak için vardır. Bu sistemlerin kullanılması için proje yöneticilerine ve personele baskı uygulamaktan kaçınılarak doğru sistemi doğru şekilde yapılandırarak doğru bir şekilde kullanmaya ve kullandırmaya çalışmalıdır.

5-Proje Yönetim Ofisleri Zaman ve Bütçe eşiklerini takip etmeye, projelerin oluşturduğu çıktı, sonuç ve değerden daha fazla önem vermemelidir. Çünkü projelerin amacı o organizasyonun ihtiyacını karşılamak ve değer üretmektir.

6-Proje Yönetim Ofisleri kaliteden ödün vermemeli ama kalite yönetim sistemlerinin esiri olmamalıdır. Uygulanması gerekli regülasyon dışında kalitenin uygulanacak süreç ayrıntısı olmadığı bilinmeli ve kalitenin beklentiyi karşılama derecesi olduğu bilinerek hareket edilmelidir.

7-Proje Yönetim Ofisleri, insan kaynağını ne fonksiyonel yöneticiden ne de insan kaynakları departmanından bağımsız yönetmelidir. İlgili yönetici ve birimlerle tam eşgüdümle kaynak yönetimi başarılı olabilecektir.

8-Proje Yönetim Ofisleri, satın alma departmanlarının satın alma süreç ve bilgilerinden mahrum olmamalıdır. Oradaki süreç ve detay hakkında olabildiğince bilgi sahibi olmalıdır. Satın Alma süreçlerinde yaşanacak sorun projeleri etkileyebileceği gibi satın almalarda yaşanan tecrübeler sonraki projelerin planlarına yansıtılarak başarı elde edilebilir.

9-Proje Yönetim Ofisi, ortak riskleri yönetmek için risk birimiyle uyumlu olduğundan daha fazla özellikle projenin dış iletişimi için kurumsal iletişim birimiyle yakın olmalı, bu tür birimleri bypass etmemelidir. Ancak proje yönetim ofisi doğru olan bilgiyi doğru kişiyle paylaşmalıdır. Ne çalışandan yönetime ne de yönetimden çalışana, ne dışardan organizasyona ne de organizasyondan dışarıya gizli ya da ilgisiz bilgi taşınmamalıdır.

10-Proje Yönetim Ofisleri organizasyonun sektörüne ve proje yönetim dünyasındaki gelişmelere, yeniliklere ve sorunlara uzak kalmamalı. Takipçi, katılımcı, deneyen ve destekleyen rol üstlenmelidir. Bu çabaları kendi yapısını ve organizasyon yapısını güçlendirecektir. Sürekli gelişim mantığıyla yenilikçi olmalıdır.

Agile(Çevik) Olmanın Öncesi ve Ötesi

7 May

30 Yıldan fazla geçmişi 20 yıllık şöhreti ve 10 Yıldır da herkesin gözdesi olmayı başarmış bir kavram Agile yani Çeviklik. Aslına bakarsanız güneşin doğduğu topraklarda yazılıyor bu hikayenin özü. Toyota Üretim Sistemi kurmak için en iyisini yapmaya çalışıyor, israfı ve hatayı önlemeye ve de KAIZEN ile sürekli iyileştirmeye başlıyor bundan neredeyse 60-70 yıl önce. Batı geliyor bunu alıyor herkesin benimseyeceği bir hale LEAN yani YALIN isminde bir tanımlamaya sığdırıyor. Üretimde bu yaklaşımlar yıllar yılı hem kullanılıyor hem geliştiriliyor. Kısıtlar teorisi, KANBAN ,kartlarla durum takibi, POKE YOKE derken. Üretim 5S, Toplam Kalite Yönetimi gibi teknikler uygulayıp kendini çok iyi yerlere getiriyor. Teknolojinin gelişimi ile bugün Endüstri 4.0 konuşulurken aslında süreçler ve sistemler bu mantıkla tasarlanmaya ve iyileştirilmeye devam ediyor.

Peki üretim sürecindeki gibi bir süreç olan proje yönetim sürecinde de kaynak kısıtları varsa, hız önemliyse, kuyrukta bekleme olmamalı diyorsak ve hepsinden de önemlisi ne yapabileceğimizi bilerek ya da yaptığımızın olup olmadığını bilerek hareket etmemiz bizi başarılı yapacaksa üretimin başardığını projelerde de başarabilir miyiz? Bu sorunun cevabına EVET diyenler bir çok fikir attılar ortaya ve sonrasında da bu fikri ortaya atanlar bir araya gelip bunun genel adına Agile dediler. Esinlendikleri üretimden çok fazla esinlendiler ama kendi gerçeklerini göz önüne alarak farklı prensipler de belirlediler. Üretim sürecindeki talimatlardan ziyade ekip içi iletişimin önemli olduğunu, sözleşme maddelerinden ziyade müşterinin beklentilerinin önemli olduğu bir yapı önerdiler. Üst kavramlarda anlaşsalar da onlarca çevik uygulayıcısı kendi pratiklerini yazdı. Çoğu da şirketleşti, kendi kitaplarını, kendi sertifika sınavlarını üretti ve bu konuyu ayrı bir ticarete dönüştürdü. Burada durup düşünmemiz gereken bir şey var. Agile yapılır mı? olunur mu? cevap basit Agile olunur çünkü agile bir felsefe, agile bir kültür agile bir uygulama çerçevesi. Agile’a bizi üretilen farklı yaklaşımlar yakınlaştırmalı diyoruz ama her geçen gün bu yaklaşımların bizi farklı yerlere götürdüğünü de görüyoruz. O nedenle önemli olan agile felsefesini anlamak, benimsemek ve uygulayabilmek. Uygulamada kurallar olabilir ama felsefenin çerçevesini değiştirmeden bu kuralların uygulanması önemli.

Burada da en önemli görev projelerin yürütüldüğü organizasyonların yöneticilerinde. Bu değişim ve dönüşümü başlatmak hiç kolay değil. Önce yöneticilerin kendisi agile olmalı ki biz onlara hizmetkar lider demişiz. Kendi kendini yöneten ekipleri motive eden ve onların sorunlarını çözen yöneticiler. Talimat veren veya kontrol eden değil. Ekip’in tabi ki bir düzeni olacak, tekrarlı döngülerinde neler yapacağını planladığı. Bu planlamada ve yolda ona yardımcı olacak, öncelikleri belirleyen ve son karar veren yetkili bir iş birimi sorumlusu çok önemli. Hız ve kalite ne kadar önemliyse ekip içi görüşmeler de o kadar sık ve kolay olmalı. Aynı yerde çalışmalar, her gün aynı yerde aynı saatte yapılan görüşmeler. Her tekrarlı döngü sonunda yapılanların gözden geçirilmesi ve deneysel olan bu sürecin gerektiğinde başa dönmesi de önemli. Ekibin bir durup düşüneceği kendini sorgulayıp daha iyisini arayacağı görüşmeler de olmalı. Bütün bu yapılması gerekenler için bir süre sınırı olması her günümüz her anımız toplantı olmaması için çok önemli. Felsefemiz iletişim, sık sık yapılanı konuşma ve çözüm odaklı olma iken tüm bu kurallar da bunu yapabilmemize imkan sağlayacak ama büyük olmayan bir ekiple. Bunu yapabilen ve başarabilen proje ekipleri var ama projelerinin yapısı, şirketleri, proje ekip üyeleri ve diğer tüm koşulları onlar için bir avantaj diye düşünüyoruz. Agile olmaya çalışanlar ya da agile olduğunu sanıp agile yapanlar hatta agile kurallarını geleneksel süreçlerde uygulayanlarda var. Bu onların eksikliği değil. Bu onların mecburiyeti. O nedenle Hibrit konuşuyoruz hatta Blended yani Harmanlanmış Yaklaşımlar konuşuyoruz. Her zaman hedefe giden birden fazla doğru yol vardır. Hedefe giderken yolda gidiş tarzınız da değişebilir. Hibrit ve Harman Yaklaşımlar bunu ifade eder. Başka bir deyişle gerektiğinde gerekeni yapmaktadır doğrusunu yapmak.

Proje dünyası bunları kendi içinde yaşarken hızını alamayan uygulayıcılar çoktan Organizasyonel Çeviklik ve İş Çevikliği söylemlerini yaygınlaştırdılar yani sadece bir projede değil diğer tüm iş birimi çalışmalarında aynı felsefe verim, hız ve kalite getirecek dendi ve denendi. Bunun da güzel uygulandığı şirketler oldu. Çünkü işin sırrı değişimi ve dönüşümü başarmak. İletişimi geliştirmekle başladılar çalışmalara daha kısa döngülerle planlama yapıp, sonuçları yani olası başarısızlıkları erken fark ettiler. Bu da işin en önemli parçası olan değişime adaptasyonu sağladı. Kimi zaman öncelik kimi zaman talep değişti, kimi zaman da devir değişti. Onlar da bu değişime ayak uydurarak iş yaptıkları ölçüde başarılı oldular. Herkes bunu başarabilir mi? diye sorarsanız bence EVET. Çünkü bu anlatılanlar insanlarla ilgili, bizim yaşadığımız sorunlarla ilgili. Temelinde yine bizden çok önemli kilit konular var. İletişim, iş birliği, ekip olma, güven, hız, kalite ve memnuniyet. Bunlar uygulanırsa başarı da elde edilir.

Uzun lafın kısası 100 yıldan fazla geçmişi olan modern proje yönetiminin 30 yıllık çevik yaklaşımlarla mücadelesi her geçen gün farklı değişikliklerle bizi şaşırtan dünyada beklendiği gibi çevik yaklaşımların galibiyetiyle devam ediyor. Fakat bu iki kavramı bir birine rakip görmemiz gerektiğini de bildiğimiz için bu yenilgiyi resmileştirmeden yapabileceğimiz en iyi şey projesine hatta projenin içinde sürecine uygun geleneksel, çevik, hibrit ve harman yaklaşımı uygulamak olacaktır. Çünkü çevik yaklaşımların cevap vermeye uğraşmadığı bir çok sektördeki uygulamalara sahip olduğumuz geleneksel kaynaklar cevap verebiliyor. Bu nedenle gelecek, geçmişine hakim, geleceğe hazır, bugünün değişimini yönetecek kadar tüm yönetim yaklaşımlarını bilerek uygulayanların olacaktır.

PMI PMP ve Proje Yönetimi

21 Oca

PMI (Project Management Institute) 1969 Yılında Amerika merkezli olarak Proje Yönetimi Sürecinin standartlaştırılması için kurulmuştur. Geçen 50 yıllık süreçte yaklaşık 600 Bin üyesi olan organizasyonun akredite ettiği sertifika sahiplerinin sayısı 1 Milyonu geçmiştir.

PMI Proje Yönetimi ve ilgili konularda standart, uygulama pratikleri ve rehber kitapları yayınlamakta ve Proje Yönetimi ile ilgili yan uzmanlık alanlarının sertifika sınavlarını merkezi olarak düzenlemektedir.

PMBOK(Project Management Body of Knowledge) Proje Yönetimi Bilgi Birikimi Kılavuzu 6.Versiyonu yayındadır. Bu kitap PMI’ın dünyadaki tüm PMI gönüllülerinin katkıları ile hazırlanmıştır. Geniş bir kitlenin tecrübesini içeren ve Proje Yönetim Standardının da referansı olan bu kitap en iyi pratikleri içerdiği ve genel olarak kabul gördüğü için PMI Proje Yönetim Standardı dünyada en çok kabul gören Proje Yönetim Standardıdır. Bu standart konu, meslek ve branş bağımsız tüm proje tipleri için standarttır.

PMI, kendini liderlik enstitüsü olarak tanımlar. Ülkelerdeki dernek uzantılarıyla proje yöneticileri için profesyonel gelişim anlamında kariyer yolu sağlar. PMI tarafında gönüllü olarak görev alan profesyoneller PMI toplantı ve etkinlikleriyle profesyonel gelişimini destekler. Türkiye’de de 1.000’e yakın PMI üyesi ve 4 Binden fazla PMP® Sertifikalı profesyonel vardır. İnşaat Sektöründen Bilgi Teknolojilerine, Savunma Sanayinden Finans Sektörüne tüm sektörlerden üye ve sertifikalı proje yöneticileri üyeler arasındadır.

215’den fazla ülkede 300’den fazla yerel organizasyonla yaygınlaşma ve farkındalık çalışmalarını yürüten PMI’a üye olmanın ve PMP®(Project Management Professional) yani Proje Yönetimi Profesyoneli Sertifikasına sahip olmanın avantajları aşağıdaki gibidir.

  1. PMP® Sertifikası sahiplerinin proje yönetimi konusundaki bilgileri, becerileri ve tecrübeleri yapılan sınavla tescillenmiştir.
  2. PMP® Sertifikası, proje yöneticilerinin uluslararası olarak bu unvana sahip olduğunu ifade eder.
  3. PMP® Sertifikası Proje Yönetimi için planlama teknikleri ve iletişim yönetimi gibi önemli yeteneklerin Proje Yöneticisinde olmasını sağlar.
  4. PMI Üyeleri Proje Yönetimi konusunda kitap, makale ve yayınlara ücretsiz erişir.
  5. PMP® Sertifikalı Proje Yöneticileri Projenin uçtan uca tüm süreçlerinde neyi nasıl yapacağına hakimdir. Bu hakimiyet sayesinde Proje Planlama ve Koordinasyon becerisini projeye yansıtarak Projenin başarılı olmasını sağlar.
  6. PMP® Sertifikası bir çok ihale sürecinde Proje Yöneticisi niteliği olarak aranmaktadır.
  7. PMP® Proje Yönetim Süreçleri projelerde iş birliği yapan şirketler arasında ortak dilin oluşturulması için önemlidir.

Dünya’daki güncel PMI Üye ve Sertifikalı profesyonel sayıları aşağıdaki gibidir:

Kurumsal Yönetişim

12 Kas

Kurumsal Yönetişim, “Corporate Governance” kavramı tüm dünyada yaygın olarak bilinen ve  son yıllarda çok daha fazla adını duymaya başladığımız bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Günümüz iş dünyası koşullarında yeni bir şirket kurup büyümek ve farklı sektörlerde faaliyet göstermek oldukça zor ve komplike bir hal almış durumda. Değil yeni bir şirket kurup yönetmek,hazır kurulu düzeni olan şirketlerin bile ayakta durması ve yeni sektörlere yelken açması çok zor hal almış durumda.

İşte bu koşullar ile baş etmek ve hedeflere kararlı bir şekilde yürümek için şirketlerin dikkat etmesi gereken bir çok kriter mevcut.Bu kriterlerin en başında ise;

 

-Saydamlık

-Hesap Verebilme

-Sorumluluk Alabilme

-Adil olmak

gibi kriterler göze çarpıyor.

Bu kriterlerle bağlantılı olarak  Kurumsal Yönetişim, şirket sahipleri,şirket yöneticileri ve hissedarlar arasında ki ilişkilerin adil, saydam, hesap verilebilir temeller üzerine kurulduğu ve sorumluluklar başta olmak üzere tüm kuralların iyi tanımlandığı ve ayrıca verimliliği arttırmaya yönelik bir kavram olduğu ortaya çıkmaktadır.

Şirketler “Kar Etme ve Büyüme ” dürtüsü ile birlikte bir çok yeniliği uygulamak istemekte ve yeni pazarlara açılarak büyümeyi arzu etmektedirler. Şirketler arzu edilen bu hedefleri  gerçekleştirmek için yeni ortaklıklar,yeni anlaşmalar yapmak ,yeni kararlar almak gibi farklı yollara başvurabiliyorlar.

Bu büyüme isteği ile birlikte şirketler yönetim yapısını değiştirerek yeni yönetim şekilleri ve yöneticiler ile çalışmakta,ortaklık yapısını değiştirerek farklı şirketler ile birleşmeler yapmakta veya halka açık hale gelmektedir.Bunlar ile paralel olarak şirketlerin dikkat etmesi gereken en önemli nokta ise, faaliyet süreci boyunca etkileşimde olduğu tüm unsurlara karşı şeffaf,adil,hesap verebilir olmalarıdır.

Aslına bakıldığında istenilen ve yapılan tüm değişimler  “Kurumsal Yönetişim ” kavramını ortaya çıkaran önemli etmenlerdir.

Kurumsal Yönetişimin varoluş amacı ise , tüm bu yapılan değişikliklerden dolayı meydana gelen yeniliklerin getirdiği tehlike ve kriz ortamına karşı, şirketlerin ilk olarak sahiplerine sonra ortaklarına ve diğer etkileşimde bulundukları kişilere karşı bazı sorumluluk ve haklara sahip olduğunu hatırlatmaktır. Ayrıca küreselleşme ile birlikte dünya üzerinde meydana gelen ve iş dünyasını etkileyen krizlere karşı da şirketleri koruma amacı  güden bir anlayış şekli olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kurumsal Etkileşim kavramının en iyi şekilde işlemesi ve uygulanmasını sağlamak amacıyla belirli prensipler belirlenmiş ve SPK,İMKB,BDDK gibi büyük kurumların bu alanda çalışma yaptıkları görülmüştür.Ayrıca uluslararası düzeyde, OECD tarafından başlatılan çalışmalar sonucunda 1999 yılında “Kurumsal Yönetişim İlkeleri” yayınlanmıştır. Bu ilkeleri tanıyarak yazımıza son verelim;

Etkin Kurumsal Yönetim Çerçevesi Oluşturulması: Bu ilke ile birlikte,Kurumsal yönetim ,şeffaf ve kanunlara uygun olmalı ve farklı denetim, düzenleme ve yürütme unsurları arasında sorumluluk dağılımını açıkça yapılması sağlanmaktadır.

Pay sahiplerinin hakları ve adil muamele görmeleri ile temel ortaklık işlevleri: Bu ilke ile birlikte, bilgiye erişme ve ortakların genel kurulu yoluyla önemli şirket kararlarına katılmayı da içeren, temel ortaklık haklarının adil olarak belirlenmesi sağlanmaktadır.

Kurumsal yatırımcılar, pay senedi piyasaları ve diğer aracılar:Bu ilke ile birlikte,vekil sıfatıyla hareket eden kurumsal yatırımcılara özel bir vurgu yapmak suretiyle, yatırım zinciri boyunca sağlıklı teşviklerin olması ihtiyacını ele alınması sağlanmaktadır.Ayrıca şirketlerin farklı ülkelerde halka açılmalarına ve pay senedi piyasalarında adil ve etkin fiyat oluşumunun önemine ilişkin de yeni ilkeler içermektedir.

Menfaat sahiplerinin rolü: Bu ilke ile birlikte, şirketler ile menfaat sahiplerinin etkin işbirliğini cesaretlendirilmekte ve yasalar ve karşılıklı anlaşmalar ile tesis edilen menfaat sahibi haklarının tanınmasının önemini vurgulamaktadır. Bu bölüm ayrıca menfaat sahiplerinin bilgiye zamanında ve düzenli olarak ulaşmalarını ve haklarına halel geldiği durumlarda telafi elde etme haklarını desteklemektedir.

Kamuyu aydınlatma ve şeffaflık: Bu ilke ile birlikte,kamuya yapılacak açıklamaların temel alanlarını belirlemektedir, örneğin; finansal ve faaliyet sonuçları, şirket hedefleri, büyük pay sahipliği, ücretlendirme, ilişkili taraf işlemleri, risk faktörleri ve yönetim kurulu üyeleri.

Yönetim kurulunun sorumlulukları: Bu ilke ile birlikte,kurumsal stratejinin gözden geçirilmesi, üst yönetimin seçilmesi ve ücretlendirilmesi, önemli şirket elde etmeleri ile bölünmelerin gözetimi, şirketin muhasebe ve finansal raporlama sisteminin dürüstlüğünün sağlanması gibi hususların dâhil olduğu yönetim kurullarının esas işlevleri ile ilgili rehberlik sunmaktadır.

Umarım faydalı bir yazı olmuştur.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalınız…

Kaynakça: https://www.oecd.org/daf/ca/Corporate-Governance-Principles-TUR.pdf

http://www.gokhansengul.org/kurumsal-yonetisim/

2019 Yılı Sonbahar Dönemi İlk Eğitimlerimiz

16 Ağu

Proje Yönetimi ve PMP Sınavına Hazırlık Eğitimi, Program Yönetimi Eğitimi ve Agile Proje Yönetimi Eğitimlerimizin Sonbahar ayındaki ilk eğitim tarihleri belirli oldu.

KAİD Bir PMI REP kuruluşudur.

Detaylı Bilgi ve Kayıt için: info@kaid.com.tr

KAİD Web Sitesi: www.kaid.com.tr

Kaynak Kısıtı ve Bekleme Süresi Teorisi

16 Ağu

#ProjeYönetimi‘nde kaynak kısıtlarına dair #Agile olmak için bilmeniz gereken bir teori:Bekleme süresi, kaynağın meşgul olduğu sürenin, boşta olduğu süreye bölünmesiyle elde edilir.Kaynak %50 dolu ise bekleme süresi 1 Birim/Saattir. Kaynak doldukça bekleme süresi katlanarak artar

 

Kargo Kültü

16 Ağu

Kamu Kurumlarında da sık karşılaştığımız “Yapılan işlerin yüzeysellikle Anlamadan, Kavramadan, Neden Yapıldığı Bilinmeden Yapıldığında İyi Olacağı Düşünülen İnanca” “Kargo Kültü” Diyoruz!

Nedir Bu Kargo Kültü:

İkinci Dünya Savaşı sırasında Güney Pasifik’te daha önce kimsenin uğramamış olduğu ve yerlilerin yaşadığı bir kaç ada stratejik önem kazanmaya başlıyor. Japonya ve ABD uçakları yakıt ikmali yapmak için bu adalarda üsler kuruyorlar ve teknoloji ile alakası olmayan yerliler bir anda medeniyet ile tanışıyor.

Adalara sık sık askerlere takviye için kargo uçakları iniyor ve uçaklar; giysi ve konserve gibi temel ihtiyaç malzemeleri getiriyorlar. Elbette bu ürünlerden yerlilere de dağıtılıyor.

Savaşın bitmesinin ardından da herkes pılını pırtını toplayarak adaları bir başına bırakıyor. Yerliler ise batılıların tekrar gelip ürün dağıtlamaları için çok ilginç bir yönteme başvuruyorlar.

Bambulardan uçak modelleri ve kontol kuleleri yapıp yerlere uçuş pistlerini anımsatan yollar çizip ateşle aydınlatıyorlar. Hatta kule görevlisi ile uçuş görevlileri gibi davranıp uçakların inmesini bekliyorlar.

Kargo kültü terimi de buradan doğmuş. Anlamına gelecek olursak; bir süreci anlayamadığımız ya da kavrayamadığımız taktirde, yüzeysel görünümünü taklit ederek aynı işlev ve fonksiyonda çalışmasını ummak diyebiliriz.

Kaynak: https://www.yirmilerim.com/kargo-kultu-nedir/

I, T, Pi ve Tarak Tipi Çalışanlar

16 Ağu

Çalışanlardan beklenenler zamanla çok değişti. Eskiden I tipi dediğimiz tek bir konuda dikey uzmanlık aranırken, bu zamanla yerini T tipi yani yatayda da bazı konuları bilmesi istendi. Fakat bu da yetersiz olunca en az iki konuda yetkinlik arayışıyla Pi Tipi Söz konusu oldu.

Şimdi de değişen dinamik ortam ile artık Tarak Tipi yani hem çoklu uzmanlığa sahip olmak hem de diğer ilgili yatay disiplinleri bilmek aranan gerekli özellik oldu.

Ekiplerin Dikkat Etmesi Gereken En Önemli 5 Konu

16 Ağu

Ekiplerin Dikkat Etmesi Gereken En Önemli 5 Konu Ekip Yönetimi Eğitimleri için: kaid.com.tr #KAİD ile #İşinizinLideriOlun